Merhaba
İDSO'nun 20 Şubat 2009 Cuma günü verdiği konseri Alexander Rahbari yönetti. Rus gitarcı Dimitri Illarionof'un solist olarak katıldığı konserde Erkin, Rodrigo ve Bartok'un eserleri yer alıyordu.
Öncelikle konserin verildiği mekan olan Lütfi Kırdar kongre merkezinden bahsetmek istiyorum. Daha önce spor ve sergi sarayı olarak bilinen ancak geçirdiği tadilattan sonra gerçekten İstanbul'a yakışır bir kongre merkezi olan yapının konser salonu içeriye girdiğiniz anda sizi etkiliyor. Senelerdir Atatürk Kültür Merkezi'nin büyük salonunun neden bu şekilde yapılmadığı konusunda hep sorularım oldu. Belki bu tadilatta içerideki akustik ve diğer düzen adına yakışır hale getirilir. Açıkcası İDSO'yu Lütfi Kırdar kongre merkezinin bu salonunda dinlemekten keyif alıyorum.
Konser Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçe Süiti ile başladı. Klasik müzikle şöyle ya da böyle ilgilenen insanlara "Türk bestecilerin eserlerinden bildiğiniz ne vardır ?" diye bir soru sorsak çoğu kişinin adını vereceği bu eser gerçekten çağdaş Türk müziğinin "Pop" eseri sayılabilir.
Bu konserde de dört dörtlük yorumlanmasa da (sözüm yine senfoninin yaylı çalıgılarına) genel olarak tatmin edici bir yorum oldu. Eserin en can alıcı noktalarından biri olan klarinet solonun olduğu ve her an bir ses kazasına açık olan bölümde (soloyu yapan sanatçı arkadaşımızın ismi konser programında yer almasa da) Ayşegül Kirmanoğlu'nu aratmayacak başarıyı gösteren sanatçı arkadaşımızı kutlamak istiyorum. İsmini bu hafta öğrenebilirsem gelecek yazıda buradan bir kez daha tebrik edebilirim.
Her zaman eleştirdiğim ve düzelmediği sürece de eleştirmeye devam edeceğim yaylı çalgıların tek bir çalgıymışcasına çalamamaları nedeni ile her konserde inanın bir tarafım cız ediyor. Bu sorun ne yazık ki IDSO'yu A sınıfı bir orkestra olmaktan alıkoymakta.
Bundan yaklaşık 3-4 yıl önce BBC Senfoni Orkestrası'nın seslendirdiği Russlan ve Ludmilla operası uvertürünün keman bölümlerindeki hızlı pasajları sanki tek bir kemandan dinlermişcesine duyduktan sonra bu tarz bir yorumu kendi orkestramızdan beklemek sanırım en doğal hakkımız diye düşünüyorum.
Gelelim konserin solisti Dimitri Illarionof'a... Kendisi 1979 doğumlu bir sanatçı ve 30 yaş gibi artık sanatta olgunluğa doğru giden bir yolda verdiği konser performansı biraz düşündürücüydü. Açıkcası gitarcı olmadığımdan gitar tekniği yorumlarına girmek istemiyorum ama yine de bugüne kadar dinlediğim Rodrigo yorumları içinde "iyi bir yorumdu" diyebileceğim bir performans değildi.
Belki Sayın İrkin Aktüze bu hafta programı dinler ve benden daha iyi bir yorum getirir diye düşünüyorum. Yine klasik müzikle iyi kötü ilgilenen birilerine soracak olsanız, Rodrigo denilince aklınıza ne geliyor diye, alacağınız cevap çoğunlukla "gitar konçertosu" olacaktır. Bu biraz tek parça ile meşhur olmak gibi birşey. Ancak ne olursa olsun Aranjuez konçertosunun -özellikle de ikinci bölümünün- insanlarda bambaşka bir yeri vardır. Birçok kişiye klasik müziği sevdiren eserler listesinde "İlk On"a gireceği kesindir. Liste başında ise her zaman Vivaldi "Dört Mevsim" vardır.
Bir solist için bu kadar bilinen bir eseri çalmak hem avantaj, hem de dezavantaj sağlar. Dinleyici bildiği bir eseri dinleyeceği için mutludur, zira eser popülerdir. Bu da sizin avantajınızdır. Dezavantajı ise dinleyiciler eseri tanımaktadır ve sizin dışınızda birçok kişiden dinlemiştir. Dolayısı ile karşılaştırma yapabileceği veriler vardır kulağında. Bu nedenle "popüler eser" çalmak bir stress kaynağı da olabilir.
Dimitri Illarionof'un özgeçmişine baktığımızda birçok uluslararası yarışmaya katılmış ve ödüller kazanmış. Verdiği konserler ve çalıştığı topluluklar da önemli topluluklar arasında yer alıyor. Sonuç olarak sıradan bir gitarcı olmadığı ortada. Notasal hata yapmasa da yorumsal olarak bana neden bir hata varmış gibi tınladığını bilemiyorum Ancak dediğim gibi kariyeri ile verdiği konser o gece ters orantılı gibi geldi. Belki de konsantrasyon bozukluğu ya da az provadan kaynaklanmış olabilir. Yine de dinleyicimiz her soliste yaptığı gibi Dimitri Illarionof'u bir bis parçası çalmadan yollamadı. Hatta iki bis parçası diyebiliriz. Birincisi gitar konçertosunun ünlü ikinci bölümünden kısa bir tekrar, ikincisi ise Roland Dyens'in Tango en Skai başlıklı parçasıydı.
Konserin ikinci bölümüde ise tam bir bomba vardı. Orkestraların kolay kolay ele almadığı bir eser olan Bela Bartok'un Orkestra konçertosu... Bela Bartok (konservatuar yıllarında çoğu öğrencinin dalga geçtiği gibi baş "Bela"sı) bestelediği eserlerle gerek solistlerin gerek se orkestraların gerçekten "Bela"lısı bir bestecidir. Modern müziğin öncülerinden ve dünyanın birçok ülkesinin çağdaş halk müziği bestecilerine ilham kaynağı olan bu büyük besteci, ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmek zorunda kalmış ve burada da değeri bilinemeden hayata veda etmiştir.
Bela Bartok 1936 yılında ülkemize de gelmiş ve A.Adnan Saygun'la birlikte Anadolu'yu gezmiş, birlikte halk müziğinin belkide çoktan yitip gidecek bir çok örneğini toplamış, daha sonra da Ankara Halkevi'nde verdiği konferansla belleklerimize kazınması gereken şu cümleyi söylemişti: "Çağdaş Türk Müziği halk müziğinin üzerinden yükselecektir..."
Bartok'un mektuplarından A.B.D'ye gitmeden önce Türkiye'ye gelmek istediği ancak mektuplarına olumlu bir cevap alamadığı için Birleşik Devletler'e gitmek zorunda kaldığı biliniyor. Ancak Bartok gibi bir ustanın Türkiye'ye gelmesini kimin ya da kimlerin istemediği konusu sırrını koruyor. Bu konuda benim de bazı düşüncelerim var ama elimde kesin kanıtlar olmadığından bu konuda yorum yapmaktan kaçınıyorum. Yine de bu konu hakkında elinde bilgileri olanlar varsa sevinerek tartışmak isterim.
Bartok hakkında bu bilgileri verdikten sonra Orkestra konçertosunun yorumuna gelince. Orta şekerli bir ilk yarıdan sonra ikinci bölümde yer alan bu eserin nasıl yorumlanacağını merakla bekledim. Sonuç olarak şef kürsüsünde yer alan Rahbari olduktan sonra büyük eserlerin en azından ortanın üzerinde olmasını bekliyoruz. Zira Rahbari İDSO'nun uzun zamandır aradığı bir şef. Her ne kadar Tadeusz Strugala'yı orkestra çok büyük bir mutlulukla karşılamasa da bugüne kadar verdikleri başarılı konserin ardında Strugala vardı. Onunla yollarını ayırdıktan sonra son dönemlerde sıklıkla konser verdiği Rahbari, orkestranın ihtiyacı olan enerjiyi bence kesinlikle veriyor.
Ezbere yönettiği ve büyük hataların olmadığı Orkestra Konçertosu bence bu yılın flaş konserlerinden biri oldu. 43 dakika gibi uzun sayılacak eser hem orkestranın kalitesini hem de kondisyonunu test eder nitelikte bir eser. Bu nedenle başta başkemancı Ayşe Özbekligil olmak üzere orkestranın tümünü bu yorum için kutlamak gerekiyor.
Bu konserin kaydını 4 Mart 2009 Çarşamba akşamı saat 20.00'da Radyo 3'ten dinleyebilirsiniz. Konser ayrıca TRT'nin internet sayfasından canlı olarak ta yayınlanıyor.
Gelecek hafta bir başka konser yorumunda buluşuncaya kadar hepinize müzik dolu günler diliyorum.
Öncelikle konserin verildiği mekan olan Lütfi Kırdar kongre merkezinden bahsetmek istiyorum. Daha önce spor ve sergi sarayı olarak bilinen ancak geçirdiği tadilattan sonra gerçekten İstanbul'a yakışır bir kongre merkezi olan yapının konser salonu içeriye girdiğiniz anda sizi etkiliyor. Senelerdir Atatürk Kültür Merkezi'nin büyük salonunun neden bu şekilde yapılmadığı konusunda hep sorularım oldu. Belki bu tadilatta içerideki akustik ve diğer düzen adına yakışır hale getirilir. Açıkcası İDSO'yu Lütfi Kırdar kongre merkezinin bu salonunda dinlemekten keyif alıyorum.
Konser Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçe Süiti ile başladı. Klasik müzikle şöyle ya da böyle ilgilenen insanlara "Türk bestecilerin eserlerinden bildiğiniz ne vardır ?" diye bir soru sorsak çoğu kişinin adını vereceği bu eser gerçekten çağdaş Türk müziğinin "Pop" eseri sayılabilir.
Bu konserde de dört dörtlük yorumlanmasa da (sözüm yine senfoninin yaylı çalıgılarına) genel olarak tatmin edici bir yorum oldu. Eserin en can alıcı noktalarından biri olan klarinet solonun olduğu ve her an bir ses kazasına açık olan bölümde (soloyu yapan sanatçı arkadaşımızın ismi konser programında yer almasa da) Ayşegül Kirmanoğlu'nu aratmayacak başarıyı gösteren sanatçı arkadaşımızı kutlamak istiyorum. İsmini bu hafta öğrenebilirsem gelecek yazıda buradan bir kez daha tebrik edebilirim.
Her zaman eleştirdiğim ve düzelmediği sürece de eleştirmeye devam edeceğim yaylı çalgıların tek bir çalgıymışcasına çalamamaları nedeni ile her konserde inanın bir tarafım cız ediyor. Bu sorun ne yazık ki IDSO'yu A sınıfı bir orkestra olmaktan alıkoymakta.
Bundan yaklaşık 3-4 yıl önce BBC Senfoni Orkestrası'nın seslendirdiği Russlan ve Ludmilla operası uvertürünün keman bölümlerindeki hızlı pasajları sanki tek bir kemandan dinlermişcesine duyduktan sonra bu tarz bir yorumu kendi orkestramızdan beklemek sanırım en doğal hakkımız diye düşünüyorum.
Gelelim konserin solisti Dimitri Illarionof'a... Kendisi 1979 doğumlu bir sanatçı ve 30 yaş gibi artık sanatta olgunluğa doğru giden bir yolda verdiği konser performansı biraz düşündürücüydü. Açıkcası gitarcı olmadığımdan gitar tekniği yorumlarına girmek istemiyorum ama yine de bugüne kadar dinlediğim Rodrigo yorumları içinde "iyi bir yorumdu" diyebileceğim bir performans değildi.
Belki Sayın İrkin Aktüze bu hafta programı dinler ve benden daha iyi bir yorum getirir diye düşünüyorum. Yine klasik müzikle iyi kötü ilgilenen birilerine soracak olsanız, Rodrigo denilince aklınıza ne geliyor diye, alacağınız cevap çoğunlukla "gitar konçertosu" olacaktır. Bu biraz tek parça ile meşhur olmak gibi birşey. Ancak ne olursa olsun Aranjuez konçertosunun -özellikle de ikinci bölümünün- insanlarda bambaşka bir yeri vardır. Birçok kişiye klasik müziği sevdiren eserler listesinde "İlk On"a gireceği kesindir. Liste başında ise her zaman Vivaldi "Dört Mevsim" vardır.
Bir solist için bu kadar bilinen bir eseri çalmak hem avantaj, hem de dezavantaj sağlar. Dinleyici bildiği bir eseri dinleyeceği için mutludur, zira eser popülerdir. Bu da sizin avantajınızdır. Dezavantajı ise dinleyiciler eseri tanımaktadır ve sizin dışınızda birçok kişiden dinlemiştir. Dolayısı ile karşılaştırma yapabileceği veriler vardır kulağında. Bu nedenle "popüler eser" çalmak bir stress kaynağı da olabilir.
Dimitri Illarionof'un özgeçmişine baktığımızda birçok uluslararası yarışmaya katılmış ve ödüller kazanmış. Verdiği konserler ve çalıştığı topluluklar da önemli topluluklar arasında yer alıyor. Sonuç olarak sıradan bir gitarcı olmadığı ortada. Notasal hata yapmasa da yorumsal olarak bana neden bir hata varmış gibi tınladığını bilemiyorum Ancak dediğim gibi kariyeri ile verdiği konser o gece ters orantılı gibi geldi. Belki de konsantrasyon bozukluğu ya da az provadan kaynaklanmış olabilir. Yine de dinleyicimiz her soliste yaptığı gibi Dimitri Illarionof'u bir bis parçası çalmadan yollamadı. Hatta iki bis parçası diyebiliriz. Birincisi gitar konçertosunun ünlü ikinci bölümünden kısa bir tekrar, ikincisi ise Roland Dyens'in Tango en Skai başlıklı parçasıydı.
Konserin ikinci bölümüde ise tam bir bomba vardı. Orkestraların kolay kolay ele almadığı bir eser olan Bela Bartok'un Orkestra konçertosu... Bela Bartok (konservatuar yıllarında çoğu öğrencinin dalga geçtiği gibi baş "Bela"sı) bestelediği eserlerle gerek solistlerin gerek se orkestraların gerçekten "Bela"lısı bir bestecidir. Modern müziğin öncülerinden ve dünyanın birçok ülkesinin çağdaş halk müziği bestecilerine ilham kaynağı olan bu büyük besteci, ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmek zorunda kalmış ve burada da değeri bilinemeden hayata veda etmiştir.
Bela Bartok 1936 yılında ülkemize de gelmiş ve A.Adnan Saygun'la birlikte Anadolu'yu gezmiş, birlikte halk müziğinin belkide çoktan yitip gidecek bir çok örneğini toplamış, daha sonra da Ankara Halkevi'nde verdiği konferansla belleklerimize kazınması gereken şu cümleyi söylemişti: "Çağdaş Türk Müziği halk müziğinin üzerinden yükselecektir..."
Bartok'un mektuplarından A.B.D'ye gitmeden önce Türkiye'ye gelmek istediği ancak mektuplarına olumlu bir cevap alamadığı için Birleşik Devletler'e gitmek zorunda kaldığı biliniyor. Ancak Bartok gibi bir ustanın Türkiye'ye gelmesini kimin ya da kimlerin istemediği konusu sırrını koruyor. Bu konuda benim de bazı düşüncelerim var ama elimde kesin kanıtlar olmadığından bu konuda yorum yapmaktan kaçınıyorum. Yine de bu konu hakkında elinde bilgileri olanlar varsa sevinerek tartışmak isterim.
Bartok hakkında bu bilgileri verdikten sonra Orkestra konçertosunun yorumuna gelince. Orta şekerli bir ilk yarıdan sonra ikinci bölümde yer alan bu eserin nasıl yorumlanacağını merakla bekledim. Sonuç olarak şef kürsüsünde yer alan Rahbari olduktan sonra büyük eserlerin en azından ortanın üzerinde olmasını bekliyoruz. Zira Rahbari İDSO'nun uzun zamandır aradığı bir şef. Her ne kadar Tadeusz Strugala'yı orkestra çok büyük bir mutlulukla karşılamasa da bugüne kadar verdikleri başarılı konserin ardında Strugala vardı. Onunla yollarını ayırdıktan sonra son dönemlerde sıklıkla konser verdiği Rahbari, orkestranın ihtiyacı olan enerjiyi bence kesinlikle veriyor.
Ezbere yönettiği ve büyük hataların olmadığı Orkestra Konçertosu bence bu yılın flaş konserlerinden biri oldu. 43 dakika gibi uzun sayılacak eser hem orkestranın kalitesini hem de kondisyonunu test eder nitelikte bir eser. Bu nedenle başta başkemancı Ayşe Özbekligil olmak üzere orkestranın tümünü bu yorum için kutlamak gerekiyor.
Bu konserin kaydını 4 Mart 2009 Çarşamba akşamı saat 20.00'da Radyo 3'ten dinleyebilirsiniz. Konser ayrıca TRT'nin internet sayfasından canlı olarak ta yayınlanıyor.
Gelecek hafta bir başka konser yorumunda buluşuncaya kadar hepinize müzik dolu günler diliyorum.