9 Mayıs 2009 Cumartesi

İDSO 1 Mayıs 2009 Konseri

Merhaba;

Yine uzun bir aradan sonra birlikteyiz. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın sondan bir önce verdiği konserle bu sezonu kapatma yolunda ilerliyoruz. Orkestranın 15. konseri bu sene 1 Mayıs tarihine gelmesi konserin kayıt hazırlıklarını yaparken beni düşündüren durumlardan biriydi. Her "1 Mayıs"larda tedirgin bir bekleyiş yaşandığı için bu yıl artık "resmi bayram" olsa da yine de 30 yıllık bir huzursuzluğun benliğimi kaplamadığını söylesem yalan söylemiş olurdum. Bu yıl orkestranın konserini Taksim yerine Caddebostan'da vermesi belki de orkestrayı dinlemeye gelen izleyici sayısının yüksek olmasını sağladı da diyebiliriz.

1 Mayıs konserini Polonyalı şef Lukasz Browicz yönetti. Browicz 1977 doğumlu genç sayılabilecek ancak görünen o ki deneyimli bir şef ve bu konserde bu deneyimini orkestraya mümkün olduğu kadar hissettirmiş. Konserin solisti ise Alman kemancı Katrin Scholz'du. Konserde Carl Maria von Weber'in "Der Freischütz" Operası Uvertürü, Max Bruch'un 1. Keman konçertosu ve Antonin Dvorak'ın 7. Senfonisi seslendirildi. Başkemancı Şafak Tanyel'di.

Carl Maria von Weber'in "Der Freischütz" Operası Uvertürü seslendirilmeye başlandığı anda ilk duyduğum şey yine orkestranın senkronizasyon sorununun nüksettiği idi. Burada şefin mi yoksa orkestranın mı bir sorunu var bunu bilemiyorum. Ancak özellikle birinci ve ikinci keman arasındaki dengesizlik nedeni ile uvertür güme gitti. Yay ve parmak değişimlerinin sorunlu olması bunda etken olabilir. Bu tarz uvertürler orkestranın birlikteliğini sınadığı için daha fazla özen gösterilmesi gereken eserlerdir. Allahtan nefesliler konusunda bir sıkıntı yaşanmadığı için, forte nüanslara çıkıldığında eser gerek duyduğu görkemi dinleyiciye hissettirdi.

Konserde ikinci olarak seslendirilen eser Max Bruch'un Sol minör 1. Keman konçertosuydu. Alman kemancı Katrin Scholz tarafından yorumlanan eser kemancıların çalmayı sevdiği konçertolardan biriydi. Doğal olarak sanatçılar tarafından rağbet gören bir eser, dinleyicinin de kulağına aşina olduğundan "alkış garantili" eserler sınıfına giriyor.

Katrin Scholz bence sonradan açılan sanatçılardan. Eser başladığında ilk izlenimlerim konservatuar lisans bölümünde bu tarz çalabilecek bir sürü öğrenci olabileceği idi. İlk bölüm bir parça bu hislerle geçince ümitsizliğe kapılmadım değil. Bunun hissettiren şeylerin en başında, Max Bruch'un bu eserinin feminen bir konçerto olmadığıdır. Maskülen akorlar, yeri geldiğinde haşin melodiler nedeni ile konçerto, eğer eseri yorumlayacak kişi bir kadınsa "kadınlığını" unutup neredeyse "gülle" veya "çekiç" atan eski Sovyet sporcular gibi erkeksi görünüme bürünmesini bile gerektirebilir.

Ancak ikinci bölüm geldiğinde hissettiklerim değişmeye başladı. Romantizmin yoğunlaşmaya başlaması, vibratoların artması karşımda gülle atıcısı birini görmek yerine zarif ve duygusal bir kemancının olduğunu fark etmemi sağladı. Katrin Scholz ikinci bölümde birinciye oranla konçertoya daha hakim bir görüntü sergiledi. Bu arada konçerto ikinci bölüme geldiği anda Max Bruch değil de Mendelssohn keman konçertosunu dinlediğinizi sanabiliyorsunuz. Bunda en büyük etken Bruch'un fazlaca Mendelssohn hayranı olması. Bu his ikinci bölümde alabildiğine size etki ettikten sonra bağlanan üçüncü bölüm yine bir "Mendelssohn'umsu" bölüm.

Üçüncü bölümde Katrin Scholz'un teknik olarak başarılı bir kemancı olduğunu anladık. Çift sesler ve arpejlerde entonasyon sorunu yaşamayan sanatçının bendeki tek olumsuz izlenimi ise yayına verdiği baskıların bazen ayarsız kaçtığı ve forze edilen seslerin gıcırdamaya yol açtığı. Bu da iyi sanatçı ile virtüoz arasındaki ince fark olsa gerek.

Yine de Katrin Scholz'un Max Bruch yorumu başarılı sayılabilir, özellikle üçüncü bölüm performansı dinleyiciyi etkilediği için "Bis"e davet edilen sanatçı, dinleyiciyi kırmadı ve Eugene Ysaye'nin Keman sonatlarından "Şafak" başlıklı bölümü seslendirdi. Bence ilginç bir seçim oldu, zira Bruch gibi giderek gerginleşen ama bir türlü rahatlamayan ve sizi sonunda hedefe ulaşan bir eseri bitirdikten sonra "tav'a" gelmiş dinleyiciyi bu yüksek seviyeden ancak sonunda coşkuyu hissettiren bir eserle selamlamak ne kadar iyi bir seçim oldu tartışılır. Bence oraya bir Paganini yakışırdı.

İkinci bölümde bizi Dvorak'ın 7. Senfonisi bekliyordu. Senfoniler söz konusu olduğunda kişisel zevkim iki isim üzerinde yoğunlaşıyor. Birincisi Beethoven, diğeri ise tahmin edebileceğiniz gibi Dvorak. Klasik dönemden Romantik döneme köprü olması nedeni ile Beethoven'i, Romantik dönemden Neo-Klasik döneme atıfta bulunması nedeni ile de Dvorak'ı seviyor olabilirim bilemiyorum.

Polonyalı şef Lukasz Browicz'in orkestraya nasıl bir katkıda bulunduğunu anlamak açısından senfoniyi daha dikkatli dinlemeye başladığımda eseri Weber uvertüründen daha fazla çalıştırdığını hissettim. Birinci bölüm ve ikinci bölümde "aman" dedirtecek hatalar olmasa da yine de "oh" dedirtecek bir yorum da getirmedi. Kemanlarda az oranda birliktelik sorunu, kornolarda klasik cırtlamaları saymazsak ilk iki bölüm fena değildi. Ancak konseri editlerken duyduğum ikinci bölümün son notalarında kemanlardan gelen bir glissando vardı ki "evlerden ırak" dedirten bir şeydi.

Üçüncü bölüm sanırım şefin en sevdiği bölümdü -ki konserin sonunda bis olarak bu bölümün kısa bir tekrarını yaptırdı- Lukasz Browicz bütün ilgisini bu bölüme vermişti. Bu bölüm için viyolonsel ve kontrbas grubunu kutlamak istiyorum. Dvorak ruhuna yakışır bir yorumda bulundular.

Dördüncü bölüm tanınmış Dvorak senfonileri içinde en Dvorak olmayanlardan biri kanımca. Gerçi karanlık yapısı ile Dvorak'ın "Patetik" senfonisi olarak adlandırılan 7. Senfoniye uyan bir son bölüm olsa da, 8. ve 9. Senfonilerin son bölümleri ile karşılaştırıldığında sanki başka birisi yazmış hissi vermiyor değil. Bu bölümde ise öne çıkan yine nefesli grubu oldu, özellikle flüt-obua birlikteliği çok iyi idi.

Eserin sonlarına doğru artan tansiyona ne yazık ki kemanların tiz notaları gereken titiz cevabı veremedi. Halbuki o tiz notalar doğru şekilde tınlasalar belki de eserin sonunda coşarak "evet işte böyle olmalı" diyebileceğimiz bir tepki verebilirdik.

Bu haftayı özetlersek, şef bir dinamik yakalamaya çalışmış, orkestra da bu değişkene cevap vermek istemiş, solist sonradan açılmış konseri toparlamış ancak bütüne baktığımızda "önümüzdeki maçlara inşallah" dediğimiz bir konser çıkmış.

Bu konseri 13 Mayıs 2009 Çarşamba akşamı saat 20.00'den itibarnen TRT-Radyo-3'te yayınlanan "Bir Konser" programında dinleyeceksiniz. Programla ilgili görüş ve önerilerinizi birkonser.idso@trt.net.tr adresine yazabilirsiniz.

Bu arada 15 Mayıs 2009 tarihinde sezonun son konserini verecek olan İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ülkemizin en önemli sanatçılarından biri olan Suna Kan'a eşlik edecek. Özellikle İstanbullu dinleyicilerin her an izleme şansı bulamadığı bu sanatçımızı izlemek ve orkestranın kapanış konserini daha görkemli bir hale getirmek adına tüm dinleyicileri Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'ne davet ediyorum.

Saygılarımla.